Pırıl pırıl bir Pearl Jam
Pearl Jam’in efsane albümü “Ten”, X kuşağına sunulmuş ve yıllar içinde klasik olmuştu. Bundan 33 yıl sonra gelen “Dark Matter” yeni kuşaklara sunulan bir diğer olası klasik
Pearl Jam kurulalı 34 yıl oldu. Efsane albümleri “Ten” çıkalı 33. O zamandan bu zamana pop değişti, rap bütün popüler kaleleri ele geçirdi, indie müzik atılım yaptı, dünya ritimleri reggaeton ve amapiano listeleri altüst etti, Güney Kore’den gelen K-Pop grupları Batı pazarlarında The Beatles’ın satış rekorlarını kırdı. CD yok oldu geri geldi, plak yok oldu geri geldi, gruplar yok oldular sonra yeniden birleşerek geri geldiler. Müzik önce korsan indirildi, sonra stream platformları çıktı, stream platformları dağıtımı ve geliri ele geçirdi, kendini dayattı.
Pearl Jam’in doğrucu, tavırlı, dertli müziğinin üzerinden çok zaman geçti, köprünün altından çok sular aktı. Ama grup hâlâ ayakta. Arenalar, statlar doluyor. Her kuşakta karşılığı var. Bira ve ter kokan Seattle kulüplerinde boğaz tokluğuna çaldıkları günler geride kaldı. Bugün, mesela Londra’daki konser biletlerinin en ucuzu 150 sterline (yaklaşık 6 bin TL) satılıyor. Yırtık kotlu postallı Pearl Jam bugün Adele muamelesi görüyor. Sosyeteden en zengin iş insanına, teknoloji zengininden, bitcoin’cisine start up’çısından siyasetçisine herkes konserlerini dolduruyor.
Geçen 33 yılda yazılımlar, uygulamalar, robotlar derken teknoloji devrimiyle işinden gücünden olmuş X’ler, yapay zekâ acaba kaç aya işimi elimden alır diye düşünen Y’ler için oldukça yüksek fiyatlar. Öte yandan Pearl Jam’in hitap etmeye çalıştığı çalışmaktan umudu kesmiş, bu maaşlarla asla ev sahibi olamayacağını anlayan ve maddi anlamda biraz rahat edebilmek için anne babasının ölmesini bekleyen Z kuşağı için de yüksek fiyatlar. Bu kuşaklar okumasını yapıyorum çünkü “Dark Matter”ı salt müzikalite olarak değil bir tür tarihsel derinlikte de ele almak lazım.
Pearl Jam, orijinal ilk kitlesi zaman içinde büyüyüp yaşlanırken yeni nesillerle bağlarını güçlü tutmaya çalıştı. Yeni albüm “Dark Matter”da bunu yıllar içinde gelen diğer albümlerden çok daha fazla görüyoruz.
Yeni kuşağa
Prodüktör Andrew Watt’ın mucize çocuk lakabı var. Yaşlı ve köklü isimleri Spotify dinleyen kulaklara uyarlayan isim olarak tanımlayabiliriz kendisini. Müziğe Justin Bieber ile çalarak başlayıp, kendini Ozzy Osbourne, The Rolling Stones ve Iggy Pop gibi isimlerin albümlerini yaparken bulan 1990 doğumlu bir müzisyenden söz ediyoruz. Andrew Watt’ın mahareti Spotify’dan ve muhtelif stream platformlarından müzik dinlemeye alışmış kulaklara hizmet etmek. Bu kuşağın alışkanlıklarını tatmin edecek dokunuşlara sahip olmak.
Mesela şarkıların intro’ları güçlü olmalı, ilk 30 saniyede dinleyiciyi etkilemeli ki bir sonraki şarkıya geçilmesin yani ‘skip’ edilmesin. 30 saniyeden az dinlenirse platformlarca dinlenmiş sayılmıyor şarkılar ve gelir sağlayamıyor. Zaten Z kuşağının konsantrasyon süresi bugün itibarıyla herhalde üç saniye falan.
Şarkılar çok uzun olmamalı. Giriş, gelişme, sonuç bölümleri çok net olmalı, nakaratlar ve riff’ler akılda kalmalı. Bunlara tabii albümün mix’i sırasında düşük nitelikli ses kalitesiyle yayın yapan platformlardan küçük ve kalitesiz kulaklıklarla müzik dinleyenlere göre çekilen bir teknik ses ayarını da eklediniz mi işte size mucize.
Şimdi bu kadar eleştiriye Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Kuşak notları bir yana, albüm çok iyi işlenmiş, güçlü melodiler, gitar ve davullarla donanmış. Pearl Jam’in belki de en iyi iki-üç albümü arasına girebilecek özelliklere sahip. Katıksız bir rock albümü olduğunu düşündürecek “Running”, “Dark Matter” gibi güçlü şarkılara da, bana “Binaural” dönemini (2000) hatırlatan “Wreckage” gibi duygusal çıkışlara da sahip. 11 şarkıyı baştan sona defalarca dinlerken zaman zaman Soundgarden gibi daha sert bir grubu dinliyor hissine kapıldım, bazen de mesela albümün finalinde “Setting Sun” ile akustik gün batımlarına tanık oldum.
Bu 34 yıllık bir grubun 12’nci albümü değil, sanki ‘90’ları kendine şiar edinmiş yeni bir rock grubun pırıl pırıl ilk albümü. Ya da şöyle özetleyeyim, Pearl Jam kimliğini koruyarak kendini yeniden yaratıyor. Bize de dinlemek düşüyor.