Komünist Ufuk üzerine 

“`html

Kapitalizmin sınırları, komünizmin potansiyelleriyle gerçeklikte tek bir sürecin ayrılmaz iki yönünü temsil ediyor.

Günümüzdeki en önemli mesele, kapitalist sistemin sınırlarına yönelik itiraz ve isyanların yokluğu değil; bu isyanların, sistemin öz merkezlerine ulaşamamış olmasıdır. İsyanlar, henüz mevcut yapıların köklü bir şekilde reddedilmesi, yeni bir toplumsal yapının temel düşüncelerinin ve eylemlerinin yeniden üretilmesi yolunda ilerlemiyor.

Komünizmi gerçek bir hareket olarak yeniden inşa edebilmek için; ideoloji ve politikanın, karşıt sınıf çelişkileri üzerinden, devrimci özneyi toplumsal hareketlerin içinden oluşturarak geliştirilmesi gerekmektedir.

1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi ile başlayan sosyalist akımlar, dünya genelinde pek çok ülkede etkisini gösterdi. Ancak 1991 yılında Sovyetler Birliği’nde yaşanan çözülme süreci, sosyalist ülkeleri de etkileyerek kısa süre içinde bu deneyimin sona ermesine yol açtı. Böylelikle kapitalist sistemin insanı, doğayı ve aklı yok eden egemen yapısı daha da güçlenerek devam etti. Ancak insanın eşitlik, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi hiç sona ermedi ve bu adaletsiz düzen yıkılıncaya dek sona ermeyecek. Reel sosyalizmin çöküşüne ilişkin henüz kapsamlı ve tatmin edici değerlendirmeler yapılmamış olsa da, bu süreçte önemli deneyimler birikmiştir. Toplumsal öznenin kapitalist gelişmenin ulaştığı sosyal ve teknolojik seviyeler ile toplumsal yaşamda meydana gelen değişimlerin hedeflenen sisteme adapte edilmesi konusunda düşünce ve eylem geliştirme çabaları devam etmektedir.

Dünyada ve Türkiye’de Komünist Ufuk, Haluk Yurtsever, 560 syf., Yordam Kitap, 2023

Haluk Yurtsever, “Komünist Ufuk” adlı eserinde bu konudaki çalışmalara dair çarpıcı ve yenilikçi argümanlar sunuyor. Yurtsever, Marksist kaynaklar ve pratik örnekler üzerinden devrim, siyaset, toplumsal özne, program, strateji ve komünizmin potansiyelleri hakkında önemli görüşler paylaşıyor. Kitabın son bölümündeki “Türkiye 1923-2023” kısmında ise oluşturduğu teorik çerçeveyle Türkiye politikası üzerine derin analizler yapıyor.

Yurtsever, “Komünist Ufuk” eserinin daha önceki çalışması olan “Uygarlık Dönemeci”nin bir devamı niteliğinde olduğunu ifade ediyor. “Uygarlık Dönemeci”nin daha çok kapitalizmin teorik ve tarihsel sınırları üzerine olduğu, “Komünist Ufuk”un ise yeni bir uygarlığın günümüz toplumunda şekillenen maddi koşullarına ve olanaklarına odaklandığını vurguluyor. Bu çalışma beş ana bölümden oluşuyor: Devrim, Özne, Komünizmin Olanakları, Siyaset ve Türkiye (1923-2023). Eserin önemli maddelerini ve sorunlarını incelemek, kısa bir değerlendirmeyle söz konusu konulara ışık tutmak niyetindeyim.

Yurtsever, komünizmin tanımını sadece bu ideolojiye dayandırmayan, dünya devrimi hedefine odaklanmayan ve tüm olanaklarıyla komünist toplumu kurmaya yönelik çabada bulunmayan bir siyasal yaklaşımın, geçiş sürecinden komünist topluma geçişi gerçekleştiremeyeceğini savunuyor.

Reel sosyalizmin çöküşünü iki temel neden üzerinden değerlendiren Yurtsever; bu nedenleri devrimci güçlerin yanı sıra, Rus Devrimi’nin gelişmiş ülkelerdeki devrimlerle birleşmemesi olarak belirtiyor. Üretici güçlerin, komünizme geçişi mümkün kılacak seviyeye ulaştırılamaması, önemli bir sorun olarak öne çıkıyor. Ancak bu aşamada üretici güçlerin nasıl bir süreç izleyebileceği konusunda fazla ayrıntıya girmiyor. Yurtsever, Sovyet deneyiminin başarısızlıkla sonuçlanmasında hızlı ve yukarıdan aşağıya uygulanan sanayileşme ve kolektifleştirme adımlarının etkili olduğunu vurgularken, proletaryanın devlet yönetimine katılım kanallarının daraltılmasının da önemli bir etkendir. 1930’larda devrimi gerçekleştiren liderlerin çoğunun tasfiye edilmesi, yerlerine devlet ve parti aygıtındaki konumlarını kullanan aparatçıkların geçmesine yol açmıştır. Bu tasfiyelerin yalnızca siyasi değil, aynı zamanda fiziksel yok ediş biçiminde olması, parti içinde korku ve itaat kültürünü pekiştirmiştir. Sonuç olarak, parti organlarının içindeki kişiliklerin ideolojik yönü zayıflamış ve siyasi yetkinlikleri azalmıştır.

Yurtsever’in argümanlarını büyük ölçüde haklı bulmakla birlikte, Sovyetler Birliği’nin o dönemdeki koşullarının göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum. İç ve dış antikomünist eğilimlerin etkilerinin göz ardı edilmesi, devrimci sürecin başarısını zorlaştırmıştır. Ayrıca, aygıt insanların yerleşimi 1930’lardan çok, Hruşov döneminde hız kazanmıştır. Çetin nesnellik konusuna gelince de, yönetim biçimi yanı sıra o dönemde (Stalin dönemi) ABD’nin en büyük emperyalist güç olmasının, Sovyet politikasının temel amacını belirlediğini göz önünde bulundurmak gereklidir.

Yurtsever’e göre; parti içindeki deformasyon, sonraki gelişmelerin ön belirtilerinden biri olarak, partinin ideolojik canlılığını kaybetmesi, eleştirel ve öznel bakış açılarını kaybetmesi ve komünizme yöneliş gayretlerini yavaş yavaş yok etmesi durumu olarak ortaya çıkıyor. İncelenen süreçte ideolojik canlılık ve öncülük zayıflamış olabilir, fakat Yurtsever’in bu konudaki çözüm önerileri belirsiz ve yüzeysel kalmaktadır. “Komünizmi gerçek bir hareket olarak yeniden üretmek için ideoloji ve siyasetin, karşıt sınıf çatışmaları üzerinden devrimci özneyi inşa etmenin gerekliliği” mesajını vermektedir. Ancak bu inşanın hangi yollar ve hangi planlama ile gerçekleştirileceği belirsizliğini koruyor.

“Komünizmin Olanakları” bölümünde; Marx’ın çeşitli eserlerine atıflarla, komünizmi mümkün kılan maddi koşullar açıklanıyor. Anlayış, kapitalizmin temel çelişkisi olan üretimin toplumsal niteliği ile bunun sonucunu elinde bulunduran özel kapitalist nitelikler arasındaki gerilim üzerine inşa ediliyor. Sermayenin, üretici güçlerin mülkiyetine evrilmesi için zorunlu bir geçiş noktası bulunmaktadır.

Yurtsever, günümüzden bu kadar zaman geçmesine rağmen bu geçiş noktasına hala nasıl ulaşılamadığı sorusunu öne sürmektedir. Bunun sebeplerini ise rekabet, kredi ve borçlanma faktörlerine dayandırmaktadır. Literatürde genellikle emek-sermaye çelişkisi üzerine yoğunlaşılırken, sermaye-sermaye çelişkisinin yeterince dikkat çekmediği belirtilmektedir. Sermaye iç savaşlarına, hem bu bağlamda hem de emek-sermaye çelişkisi açısından özel bir önem verilmesi gerektiği Yurtsever’in vurguladığı diğer bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer bir sebep olarak ifade edilen kredi mekanizması ise yalnızca sermaye sahiplerinin birikimini sürdürmek ve reel ekonomideki sıkışıklığı aşmak için bir araç olarak görüldüğünde, büyüme için yeni alanlar oluşturulması gerekmektedir. Bu bakış açısıyla, sermayenin kâr sağlayıp sağlamadığı üzerine Marksist bir yönlendirmeye girilmemelidir. Borçlandırma konusunun yalnızca sermayenin itici güçleri için değil; emekçi tabakaların sistemin hem ekonomik hem de ideolojik üretimi içindeki rolünün değerlendirilmesine de dikkat etmek önemlidir.

İşçi sınıfı hareketinin başarıya ulaşabilmesi için devrimci bağımsızlık ve siyasi özne olmanın önemini vurgulayan Yurtsever, siyasi özne olma koşulunun örgütlenmeden geçtiğini ifade ediyor. Örgütlenme ise bu adaletsiz dünyada temsil, işbölümü ve hiyerarşi düzenleri oluşturmak anlamına gelmektedir. Bu noktada komünist özgürlüğün önemli bir çelişki taşıdığını vurgulamaktadır. Durumu aşmanın yollarından birkaçını; “ideolojik ve felsefi derinleşme” ile “kültürel gelişim” olarak belirtiyor. Bu noktada tüm yapıların temel önemi olan kadroların nicelik ve nitelik olarak geliştirilmeleri, demokratik merkeziyetçiliğin gerçek manada hayata geçirilmesi hedefleri olarak gündeme geliyor.

Toplumsal özne üzerinde geliştirdiği kırk beş tezden birinde, kültürleşmenin önemini değerlendiriyor. Devrim ve geçiş süreçlerinde kültürel mücadele anlayışını açıklamak amacıyla bu kavramı kullanıyor. Kültürleşme, devrimci karşıt siyasetin gündelik yaşamda yeniden üretilmesi olarak tanımlanıyor. Toplumsal proletaryanın iktidar ve özgürlük mücadelesinde, kendi örgütleri ve pratiği içerisinde özneleşerek var olan yabancılaşmayı aşması gerektiği ifade ediliyor.

Yurtsever’e göre; devrimci komünist siyaset ve örgütlenmenin temel ilkesi, sömürü ve baskının olmadığı bir toplum oluşturmaktır. Bu hedefe ulaşmak isteyenlerin, günümüzdeki mücadelelerinde amaçladıkları sosyal ilişkilerin tohumlarını serpmek, geliştirmek ve çevrelerine bu noktada başka bir yaşam biçiminin mümkün olduğunu göstermeleri gerekmektedir. Yurtsever, burada, belirli bir grup insanın yalnızca kendileri gibi insanlarla oluşturulacak ütopya alanlarına kapandığını kastetmediğini belirtmektedir. Kastedilen, mevcut komünal yapıların belli bir toplumsallık çerçevesinde özgürleşip gelişmesine katkı sağlayacak devrimci uygulamalardır. Böyle bir iddianın gerçeğini yansıtmanın yolu, henüz amacın kendisi olmayan, somut bir proje ve ön taslak sunabilmektir. Yurtsever, bunu kültürel mücadelede “örneğin gücüyle ilerlemek” ifadesiyle tanımlamaktadır. Özellikle Gezi direnişi sürecinde Türkiye toplumunda oluşan dayanışma ve komünal anlayışa dikkat çekilmektedir: O on beş gün; para-materyal karşılaşmaların yerine büyük bir gönüllülük ve dayanışma örneği sergilemiş, çevreye duyarlı, saygılı ve dayanışmacı bir deneyim yaşanmıştır. Yurtsever, Türkiye solunun bu güçlü tepkileri içselleştirmediği eleştirisinde oldukça yerindedir; ancak Gezi, aynı zamanda bir umut ve cesaret kaynağıdır ve kısa sürede Türkiye İşçi Partisi gibi sosyalist hareketlerin yükselmesine olanak tanımıştır.

Kitabın son kısmındaki Türkiye’nin 1923-2023 dönemiyle ilgili politik değerlendirmelerin kapsamlı bir şekilde ele alınmasını başka bir yazıda inceleyeceğim için bu kısmı şimdilik geçiyorum.

Komünist gerçekliğin teorisini ve pratiğini tarihsel süreç içinde ele alan, komünist devrim olanakları, devrimci mücadele, siyaset, program, taktik ve stratejiler gibi meseleleri inceleyerek Türkiye’nin 1923-2023 dönemi üzerindeki politik değerlendirmelerini Marksist bir bakış açısıyla irdeleyen Haluk Yurtsever’in detaylı ve kapsamlı çalışmasının sol/sosyalist kamuoyunda gerekli yankıyı bulmasını ve tartışılmasını umut ediyorum.

Haluk Yurtsever, Komünist Ufuk, Yordam Kitap, Eylül 2023, 560 sayfa.

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir